Akıl Hastalıklarının İnanılmaz Olduğu Bir Zamanda ‘Deli’ İnsanlara Nasıl Davranılırdı?
Bugün bile akıl hastalığını hafife alanların olduğunu düşünürsek, akıl hastalığına inanan kimsenin olmadığını duymak şaşırtıcı değil… Siz de hak vereceksiniz. Geçmişe kısa bir yolculuk yapalım ve geçmişteki ruhsal bozuklukların analizini yapalım.
Kaynak:https://www.abc.net.au/news/health/20…
Rotterdamlı filozof Erasmus, içinde yaşadığı toplumu temsil eden hiciv kitabı “Deliliğe Övgü”yü yazalı yüzyıllar oldu. Ne yazık ki, o zamandan beri iyi yönde değişen pek bir şey olmadı.
Deliliğin tarihine bir göz atalım… Eski uygarlıklarda deliliğin kötü ruhlar tarafından insana musallat olduğu düşünülürdü. Bu nedenle döneme ait bulunan bazı iskeletlerin kafataslarında delikler olduğunu görmekteyiz. Bu deliklerle kişinin aklını kaçırmasına neden olan kötü ruhların ortadan kaldırılacağı düşünülüyordu.
Fiziksel hastalıklar hızla dünyevi tıbbın “alanına” girmesine rağmen, akıl hastalıkları uzun süre şifacıların ve rahiplerin tekelinde kaldı.
Akıl hastası çocuklardan kötü ruhları kovmak için okunan büyüler de çok yaygındı. Bunlardan birini aşağıda bulabilirsiniz.
Antik Yunanistan’da epilepsi bir hastalık olarak değil, ilahi bir ceza olarak görülüyordu. Eski Yahudiler deliliği ilahi bir ceza olarak görüyorlardı.
Antik dönemin en ünlü doktorlarından biri olan Hipokrat, tıp fakültesini bitirdikten sonra gezici doktor olmuş ve çeşitli ülkeleri gezdikten sonra akıl hastalıkları üzerine yaptığı bir tıp araştırmasını geride bırakmıştır.
Galen, tarihte Küçük Asya olarak tanımlanan Bergama’da birçok tıbbi makale yazmıştır. Tüm bu araştırmalardan sonra, herhangi bir akıl hastalığının beyindeki doğrudan veya dolaylı hasardan kaynaklandığı sonucuna vardı.
Almanya’da huzurevlerindeki ‘çılgınlar’, ‘normal insanlar’ tarafından belli bir ücret karşılığında izleniyordu. Bir tür insan sirki… İngilizler ‘çılgın’ cadıları ‘Malleus Maleficarum’ çekiçleriyle öldürürken, Fransızlar onları zincire vuruyordu.
Deliler, hapishanelerden çok daha kötü koşullarda tımarhanelere konuldu. Aç bırakıldılar, zincirlendiler, kırbaçlandılar. Kafa derileri bile sıcak demirle yakıldı. Onlara verilen sözün tam manasıyla azap gördü.
Delilerin “özgürlüğü” olarak tanımlayabileceğimiz dönem, Fransız İhtilali’nden dört yıl sonra, 1793’te başladı.